Haftaiçi 12:00'a kadar verilen siparişleriniz aynı gün kargoya verilir.
Sepette 2000TL üzeri alışverişlerinizde sürpriz indirim!

Hayal Pozantı

Hayal Pozantı

''Bir anlamda, bilgisayarı bir kenara bırakıp, yaratıcılığın özüne, ellerimi kullanmaya geri döndüm.''

Renk zengini işleri ile öne çıkan Hayal Pozantı, renkler konusunda 10AM ailesinin ilham aldığı sanatçılardan. Özellikle 2. koleksiyonumuzda yer alan sweatshirt ve tshirtlerimizde renge çok fazla yer vermeye başladık ve devam etmeyi planlıyoruz! Bakalım Hayal'in süreci nasıl gelişmiş;

 

Seçil Alkış: Öncelikle biraz kendinden bahseder misin?

Hayal Pozantı: İstanbul’da doğdum ve büyüdüm. Sağlık sektöründe işletmeci olarak çalışan bir baba ve yine sağlık sektöründe bilgi işlem direktörlüğü yapan bir annenin tek çocuğuyum. İlkokulu Houston’da okuduktan sonra, 2000 yılında Robert Koleji, ardından 2004 yılında Sabancı Üniversitesi’nin Görsel Sanatlar ve Görsel İletişim Tasarımı bölümünden mezun oldum. Mezuniyetimin akabinde Beymen’in kreatif departmanında çalışmaya başladım. İki sene boyunca, Beymen ve Club Beymen için vitrin tasarım/üretim, mağaza içi dekor çalışmaları ve t-box için desen ve koleksiyon çalışmalarında bulundum. Bu süreç esnasında kişisel sanat çalışmalarım ağır basmaya başladığından, full-time işimden ayrılıp, freelance çalışmaya başladım. Geçimimi moda ve müzik sektörü için farklı alanlarda çalışmalar yaparak kazanırken, bir yandan da yurt içinde ve yurt dışında çok sayıda sergiye katılmaya başladım. Sanat çalışmalarım zamanımın tamamını kapladıktan bir süre sonra yurtdışında farklı master programlarına başvurdum ve 2009 yılında Yale Üniversitesi’nin Painting/Printmaking programına tam burs ile kabul edildim. Bu süre boyunca, Peter Halley ile yoğun olarak çalıştım. 2011 yılında bu programdan mezun olduğumda, New York’a taşınıp, kendime Bushwick’te bir stüdyo tuttum. Taşındığım ilk aylarda, San Francisco bazlı Jessica Silverman Gallery ile çalışmaya başladım. Kısa bir süreliğine Nathan Carter, akabinde de daha uzunca bir süre boyunca Glenn Ligon’a asistanlık yaptım. Son iki senedir sadece kendi stüdyomda, bağımsız olarak iş üretiyorum. Hala New York’ta yaşıyorum ve hem Amerika içinde hem de dünyanın çeşitli şehirlerinde sergiler açıyorum. Bunlardan en yakın zamanda olanları: NewYork - Jessica Silverman Gallery ile Armory 2014’te solo booth (Mart), Los Angeles- Sussanne Vielmetter - Solo show (Kasım), Berlin - Duve - Solo Show (Kasım).Önümüzdeki Ekim ayında, New Orleans bienalli, Prospect’de de işlerim sergilenecek.

S.A.: Çalışmalarını incelediğimizde son dönemdeki soyut işlere karşın daha önceleri dijital kolajlar yaptığını görüyoruz. Bu geçiş sürecinden biraz bahseder misin?

H.P.: Bilgisayar mühendisi bir anne ile büyüdüğüm için, teknoloji ile daha farklı bir ilişkim ve iletişimim var. Küçük yaştan itibaren, “gelecek bilgisayarda” sloganı ile yetiştim. Bu nedenle, yaptığım çalışmaların daima teknoloji ile bir diyaloğu olması benim için çok önemli. Sabancı Üniversitesi’nde aldığım eğitimin de bu açıdan çok önemli bir etkisi var. Sanat programı kesinlikle resim veya heykel ile kısıtlı değil. Multimedya ağırlıklı, kavramsal sanata özellikle önem veren bir eğitim sürecinden geçtim. Bu nedenle, resim yapmaya başlamadan çok önce, bilgisayar ile haşır neşirdim. Programlama, dijital fotoğraf ve fiziksel alanda enstelasyon daha öne çıkan alanlardı. Zamanla, mezuniyet akabinde atıldığım ofis yaşantısının da bir getirisi olarak, giderek bilgisayar karşısında çok fazla vakit geçirmeye başladım. Yale’e başladığım zaman, bu vakit artık bir bağımlılık noktasına gelmişti. Özellikle de internet bağımlılığı. Giderek gerçek hayattan ve fiziksellikten soyutlanıp, vaktimin tamamını ekran başında geçirmeye başladığımı farkettim. Bu hem beni ekranın içindeki teknolojilerin esiri yapıyordu hem de yaratıcılık sürecinde bedenimi kullanmaktan alıkoyuyordu. Ekranda ürettiğim şeyleri, printer olmadan hayata geçiremiyor olmanın sıkıntısı çok ağır basmaya başladığında, bilgisayarın başından kalkmanın vakti geldiğini anladım. Bir anlamda, bilgisayarı bir kenara bırakıp, yaratıcılığın özüne, ellerimi kullanmaya geri döndüm.

S.A.: İstanbul’da doğmuş, büyümüş ve New York’da yaşamına devam eden bir sanatçısın. Bu durumun sanat pratiğine olan etkilerinden bahsedelim. Bu bilinçli bir tercih mi?

H.P.: Klişe bir söylem olacak belki ama, New York sanat dünyasının gerçekten de merkezi. Burada yaşamasalar bile, sanatçılar, küratörler ve yazarlar mutlaka buraya uğruyorlar, burada bağlantılar kuruyorlar ve en çağdaş sergileri burada görüyorlar. Master programını bitirdikten sonra, burada bir süre daha kalma imkanım olunca, elbette ki bu fırsatı değerlendirmek istedim. Bu sayede çok fazla sayıda insanla tanışma ve işlerimi onlarla paylaşma imkanı yakaladım.

S.A.: Bir söyleşide; moda ve müzik sektöründe çalışıyorken, hızla sanata odaklandığından bahsediyorsun. Biraz açabilir miyiz?

H.P.: Moda ve müzik sektöründe çalışmamın temel nedeni, bir yandan sanat yaparken bir yandan kendime maddi bir destek bulmaktı. Para kazanmam gerekiyordu ve bağlantılarım bu sektörlerde daha yoğundu. Dolayısıyla, iş imkanlarım da bu alanlarda çıktı. Müzik hala hayatımın çok tutkulu bir parçası. Eğer müzik yapabiliyor olsaydım, görsel sanatla ilgileniyor olur muydum emin değilim.

S.A.: İşlerinde sessizlik ve sakinliğin baskın olduğu hissiyatına kapılırken bir yandan da cesurca atılan fırça tuşelerinin sert geçişini hissediyoruz. Biraz resim dilinden bahseder misin?

H.P.: Sessizlik ve sakinlik daha ziyade, ekranın odaklanmamıza olan etkilerinden dolayı ilgi duyduğum kavramlar. Görsel verilerle olan ilişkimiz internet ile beraber tamamen değişti. Bizden önceki nesillerin televizyon ile beraber yaşadıkları veri artısı şokunu, bizler internet ile yaşadık. Bir anda, hayatımızın tamamı, bize 24 saat boyunca g.rsel gıdıklama sunan aletler ile doldu. Böyle bir ortamda odaklanmak, sakınca ve uzunca tek bir şeye bakmak neredeyse imkansız hale geldi. Gözlerimiz bilgisayar ekranındaki bir browser penceresinden diğerine, ardından farklı bir programa, ardından telefon ekranına ondan da sonra televizyon ekranına bakar oldu. Gözlerimiz bir ekrandan diğerine koşturdukça, ilgimizi neye ve daha da önemlisi nasıl odaklayacağımızı bilemez, hatta unutur olduk. Bu açıdan resim yapmanın veya fiziksel dünyada objeler üretmenin öneminin arttığını düşünüyorum. Hem sanatçının odağını uzun süreliğine tek bir noktaya sabitleyebilmesi, hem de izleyicelerin, günlük görsel koşturmalarına biraz ara verip, nefes almaları için. Düşüncelerimizi odaklayabilmemiz, yeni fikirler üretebilmemiz ve belki de en önemlisi, etrafımızda olan bitenleri algılayıp yorumlayabilmemiz için sessizlik ve sakinlik çok önemli.

S.A.: San Francisco’da yer alan Jessica Silverman Galeri ile çalışıyorsun. New York dışında bir galeri ile çalışmanın nedeni nedir?

H.P.: Günümüzde galeriler fiziksel olarak var oldukları mekanlarda kısıtlı kalmıyorlar. Dünyada sayıları her an artmakta olan onlarca fuar ve onlarca bienal bulunmakta. Jessica Silverman bu açıdan çok kapsamlı bir galeri. Onlarla beraber, San Francisco’nun yanısıra New York, Chicago ve Dallas’ta işlerimi gösterme imkanım oldu. Ekim’de beraber Paris’e gideceğiz. Yine onların aracılığı ile tanıştığım çok sayıda galeride solo ve grup sergilerde işlerim yer aldı. Tabii, en yakın zamanda New York’ta bir galeri ile de çalışmaya başlamak en büyük dileğim. Ne de olsa orada yaşıyorum. Acele etmeden, sağlam temeller üzerinde ilerleyen, uzun soluklu ilişkiler kurmak benim için en önemlisi. Bu nedenle, benim için en doğru olacak seçimin yakın zamanda karşıma çıkacağından eminim.

S.A.: Yakın gelecekte sergi-proje planların var mı?

H.P.: Daha geçen hafta Armory’de Jessica Silverman Gallery ile solo boothum vardı. Önümüzdeki Ekim ayında New Orleans’da, Prospect isimli bienalde işlerim gösterilecek.

Önceki yazı Sonraki yazı

Stok