Wolverine Olasım Var...
''İrin sergisi ile birlikte asfaltın altından geçen lağım boruları kadar saygın olan televizyondaki kravatlıların resimlerini yaptım, her bir portreyi son senelerde çizdiğim defterlerden derledim.''
Seçil Alkış: Eğer bundan bir yıl sonra burada oturup senin bu süreçte yaptıkların açısından ne kadar harika bir yıl olduğunu kutlayacak olsaydık, bu süreçte neler başarmış olurdun?
Halil Vurucuoğlu: Gerçekleştirmeyi planladığım bir çok yeni hikaye var önümüzdeki dönem için. Kullandığım malzeme(kağıt) hassas olmasına rağmen çok fazla alternatif sunabiliyor, denemeyi ve yeni kullanım alanları bulmayı seviyorum. İlk olarak bir süredir ertelediğim proje sergim için çalışmayı planladığım resimleri tamamladığımı var sayıyorum. Üç adet resmin ve yerleştirmenin yer alacağı proje sergimi canlı müzik performansı ile birlikte açılışını kutluyoruz. Gerçekleşmesini istediğim proje sergisinin yanı sıra, dünyanın en önemli sanat merkezi olduğunu düşündüğüm New York için bir kişisel sergi hazırlamayı amaçlıyorum. Çalışmalar başladı ve yolunda gidiyor, istediğim gibi bir anlaşma gerçekleşirse, 2015 yılı için sergi hazırlıkları hızla devam ediyor olacaktır. Sergi planlarım yolunda gitmiş ve bir de sevdiğim gruplara video klipler çekmeye başlamışım, dört güzel insandan meydana gelen Federaller’in ilk klibini çekmişim, izliyoruz hep beraber.
S.A: Eminim bir çok güzellikler vardır hayatında, bunların içinden en büyük memnuniyetini ne zaman yaşadın?
H.V: Birçok zaman çok memnun olduğum olmuştur, hangi an en büyüğü yaşandı bilmiyorum. Beklentiler olmasa hayat daha güzel ama var maalesef, beklentilerinin farkında olup, tatmin olmaya hazırsan memnunda olursun, diğer yandan memnun olmuşluklarım kadar memnuniyetsizliklerimde vardır.
S.A: Yapmayı sevmediğin şeyler var mı?
H.V: Tartışmak, biriyle tartışmak durumunda kalmak. Aynı lisandan konuşup aynı lisanda anlaşamamak, sakinliğin yittiği anlar benim için kabul edilebilir durumlar değil. Bir de bir şeyleri ertelemek, bir şeyleri, bir yerleri, birilerini veya yapılacakları ertelemek.
S.A: Biliyoruz ki kişisel sergiler açtın ve bir çok karma sergiye katıldın. Senin için en önemli olan proje veya başarından bahseder misin?
H.V: Yurtdışı fuarları, sergiler ve müzayedelerin kariyerime çok yardımcı olduğunu kabul etmek ile birlikte 2010 senesinde Elgiz Müzesinde yaptığım proje sergim, Oksijen Çarpması’ndan bahsetmek istiyorum, özel bir sergidir benim için. Taslaklarını 4 sene evvel hazırlamıştım, doğru mekan ve doğru zamanı beklediğimden araya zaman girmişti. Kent/doğa ikileminde kalmış çağdaş insanın uyum sorununu üzerine odaklandığım bu sergide, ışık ve ses yerleştirmesi, özel bir düzen ile izleyiciyi de içine alacak biçimde sunuluyor ve 3 odaya yayılan işler resim, ışık ve sesten müteşekkil tek bir iş gibi algılanıyordu. Çağdaş kentlinin ne kente ne de doğaya tam uyumlu yaşayamamasını, kendini içinde bulduğu baş dönmesini ve karmaşayı vurgulamak istediğim için sergiyi "Oksijen Çarpması" metaforu ile ifade etmek istedim.Senelerdir bekleyen projenin sonunda gerçekleştiğini görmek güzeldi.
S.A: Düzenli olarak çizgi günlük tutuyorsun ve bir çok işin bu çizgi günlüklerinden esinleniyor hatta bazen birebir faydalanıyorsun. Çizgi günlüklerini nasıl tanımlıyorsun?
H.V: Resim yapmadığım zamanlarda, gün içinde kafamı dinginleştirmek için çizdiğim defterler, görsel günlüklerim var, doğru. Nefessiz bırakan, miğde bulandıran, göz karartan ne varsa, sebep olanların içini göstermek istedim günlüklerimi çizerken. Gündemi anlık değişen memlekette duyduğum veya okuduğum boktan bir haberde bu sürece katkıda bulunuyor pek tabii. Toplumsal kirlenme, iktidar fetişizmi ve uygulanan kitle algı oyunları uzunca bir süredir aklıma takılan durumlardı. İrin sergisi ile birlikte asfaltın altından geçen lağım boruları kadar saygın olan televizyondaki kravatlıların resimlerini yaptım, her bir portreyi son senelerde çizdiğim defterlerden derledim.
S.A: Resimlerini yaparken politik hissiyatlar uyandırması gibi kaygıların var mı?
H.V: Politik resim yapma, yapmama meselesini de çok anlamıyorum, özünde tanımlarla kısıtlanan resmi bir bakıma, iyi veya kötü resim vardır. Yaşananlar, hissedilenler ve reaksiyonlar vardır. İnsan yaptıkları veya yapmadıklarıyla zaten politiktir.
S.A: Yakın dönemde daha iyi, daha hızlı, daha akıllı, daha verimli hale getirdiğin bir projeden veya problemden bahseder misin?
H.V: Dış mekana(atölyemin dışında her hangi bir yer) duvar resmini şablonla uyguladığım zamanlarda daha pratik olmaya çalışıyorum, zaman ve mekanla alakalı problemleri minimalize edecek çözümleri atölyemde belirleyip, sokakta uyguluyorum. Örneğin geçtiğimiz ay yakın dostum Hair Mafia’nın vitrinine uyguladığım işte sekiz farklı renk için sekiz adet şablona ihtiyacım varken, pratik bir hamleyle üç şablonda işi çözümledim. Böylelikle hem kendim hem de karşı taraf için kısa sürede keyifle sonuçlanan bir iş oldu. Hazırlanışı ve uygulaması açısından farklı ve güzel bir tecrübeydi.
S.A: Kendine has, kendine özel, kendince saklı ve gizli bir dünyan olduğunu biliyorum. Süper kahramanlar da senin için çok özel, sence sahip olduğun süper güç var mı?
H.V: Zaman zaman wolverine olsam hiç de fena olmaz diye düşündüğüm oluyor. 4 yaşıma kadar kendim dahil dünyadaki herkesi süper kahraman sanıyordum, hiç süper gücümüz olmadığını öğrendiğimde şaşırmıştım. Hayatın çizgi romanlardan farklı olduğunu kavrayıp biraz büyüdükten sonra kahramanların resimlerini çizmeye başladım, daha sonra kahramanlardan öte anti-kahramanları daha çok sevdim. Günümüz şartlarında bu bir süper güç olabilir belki, aradığım şeyi genelde kolay bulurum, bir şeylerden başka bir şey yapmak, dönüştürmek olabilir bir de...
S.A: Hikâyeni seninle hiç tanışmayan biri için özetler misin?
H.V: Benim hikayem de tüm eski hikayeler gibi iyiyle kötünün savaşından ibaret. Zaman zaman delice heyecanlar, aşırı sıçramalar yaşasam da, sakin bir mutluluğun ve huzurun peşindeyim. İyi bir film müziğiyim gibi hissediyorum bazen, enteresan. Titreşimler hep var ama yine de iç dengeme yakın durmaya çalışıyorum.
S.A: Sanat dünyası hakkındaki en rahatsız edici şey...
H.V: Sanat dünyası demen iyi olmuş zira piyasa lafını sevmiyorum, sanat piyasası kötü geliyor kulağa. Gerçek manada kapsayıcı, destekleyici, güven verici ciddi bir sendikası yok sanat dünyasının, bence bu çok önemli bir eksiklik. Eksikliğin yanı sıra rahatsız olduğum durumu sorarsan; yaptığımız işin sanat olduğunun unutulduğu anlar oluyor, maddi bir karşılığı olsa bile verdiği sanatsal hazdan çok rakamlarla anılması işin doğasına aykırı diye düşünüyorum. Eileen Gray’in de dediği gibi, bir sanat eserinin değeri, ona verilen aşkın büyüklüğüyle doğru orantılıdır.
S.A: Çalışırken atıştırmayı seven sanatçılardan mısın?
H.V: Evet; kuruyemis, çubuk kraker, havuç, brownie ve ay çöreği atölyemin olmazsa olmazlarından.
S.A: Okuyuculara sormak istediğin sorun var mı desem?
H.V: En son ne zaman kafanı kaldırıp, öylesine gökyüzünü seyrettin?